Kayıtlar

555K Şiiri ve 555K Hikayesi

Resim
555K, 5 Mayıs 1960 tarihinde, Ankara, Kızılay’da Demokrat Parti aleyhtarı öğrencilerin yaptığı protesto eyleminin toplanma kod adıdır. Adını 5. ayın 5. günü saat 5’te Kızılay’da gerçekleşmesinden alan eylem cumhuriyet tarihindeki ilk ''sivil itaatsizlik'' eylemi olarak da bilinir. 28 ve 30 Nisan 1960 tarihlerinde polisle öğrenciler arasında çıkan çatışmalarda öğrencilerin hayatını kaybetmesi hazırda bekleyen bir kutuplaşma ortamının hızlanmasına neden olmuştur. Menderes iktidarının sonunu getiren ve Türkiye Cumhuriyeti'nin seçilmiş ilk başbakanının asılması figürünü tarihe siyah sayfalarla yazdıran süreç 27 Mayıs ihtilali ile noktalandı. Olay şu şekilde cereyan etmiştir: 28-30 Nisan 1960 tarihlerinde polisle öğrenciler arasında çıkan çatışmalarda iki öğrencinin hayatını kaybetmesi ülkedeki ortamı iyice germişti. DP mitingi için Kızılay Meydanı'na gelen dönemin başbakanı Adnan Menderes, bir anda kendini protestocuların arasında buldu. Rivayete göre, o zamanlar öğ...

Entelektüel Sevişmeler

Resim
Bu, yağmurlu havada bir Sezen bestesi, Elimde bir kağıt-kalem, biraz sen, biraz sesin. Nefesinin sıcaklığını hissediyorum tenimde, parfümüne karışan sigara kokusunu da tadıyorum. Parmaklarımı tek tek gezdirirken vücudunda... Yüzünde, sıcağın çiselediği ince ter taneleri, boynundan süzülerek vücuduma dökülüyor. Odadaki lok ışık, perdeye öpüştüklerimizi yansıtıyor. Öpüşürken daha bir yücesin sen! Bütün zarafetin ve asilliğinlesin. Kıskanıyor seni Fransız hanımefendileri, Zeki Müren dahi zor konuşuyor Türkçeyi ve hatta Süreya bile güzelliğine eş değer şiirler yazamıyor. Dudaklarının sıcaklığını hissettiğim vakitlerde, Duayenler susuyor, entelektüeller hasetleniyor. Sen beni öperken kadın, Dünya kendinden geçiyor. Bak bana, karanlık uyumadan sarılalım. Kırgınlaşan bedenim yitirmeden seni, dokunsun tenim. Seni çok özledim, Nadasa bırakma beni, muhtacım.

Poseidon'un Gözleri

Resim
Poseidon'un gözlerinden, bir mavi sürgün düşlemek seni. Düşlerken, düşerken düşler ülkesinden. Mavinin bucaksızlığında bir girdapsın bana. Derin... Derine, daha derine çeken. Sonra? Bir dehlize sürüklüyorsun. Tanrılaşıyorsun, mükemmeliyetini tadıyorum. Kusurların yok, eleştirilemez, yargılanamazsın! Dogmatik kalıpların içinden bütünleşiyorum seninle. Tenin beyaz, topuklarına şehvetin allığı vurmuş. Tanrım? Fondötenlerin sana olan arzularımı gizleyemez. Tırnaklarına sürdüğün bordo, ayaklarının üzerinde ki güller, kreme ve karanlığa rağmen suretini yansıtıyor. Ya krem ve karanlığın üzerindeki baskın siyahlık? Onlar bacaklarındaki filelerin renginden. Bu, senin tahrik edici marjinalliğin. Üzerine giydiğin bir elbise adeta; siyah... Saçların gibi. Kaşların, gözlerin, sutyenin... Sen, bu gece siyaha büründün kadın! Tanrım... Yine de saklayamamışsın, iki göğsünün arasındaki iki beni. Teninin beyaz kudreti, beni lanse ediyor. Beni oraya saklamış, beni içine saklamış. Tüm karanlığına ve ge...

Destansı Paskalya Gelini

Resim
Şimdilerde hatırlamıyorum, yitik tasvirler kalıyor gözümde. Hani; şu göğsünün altındaki küçük fil dövmesi, nefretin şehvete meyilli nükleer başlıklarıdır, zannediyorum sevgilim. Yılın ilk baharındaki, destansı Paskalya gelinleri gibiydin. Yozlaşmış kadınların ve yobazlaşmış erkeklerin, arasından gelirdim sana. Yıkık bir kentin harabesinden çıkıp, Alfred'in ihtişamlı sarayı olurdum. Kurak topraklarına tohum verirdim, böceklerin ve iblislerin de ayrılırdı teninden. Sulanırdın bir yağmurun altında, mahsulün yeşerirdi, bereketlenirdin. Belki ruhuma da rastlardım. Birlikte bir tütün sarardık; yakardık sigarayı, yanardık mahşer gibi. Fransızca öğretebilirdin mesela, belki tutkulu bir tango yapardık. Kutsiyetin, Kutsal Bakire Mery'den de öte olurdu o vakit. Seni şaraplarla, altınlarla ve Tanrılarla, kıyaslayacak bir hadsiz değilim. Freya dahi senin haşmetine diz çöker. Arzularımdan düşen, muhteşem vecizelerin aitliği sanadır. Zarafet, şahsiyetinde zuhur ediyor. Cezbine fen...

Hürriyet Kıblesi

Resim
Medeniyetlerin arzularından beslenen; Aşk, sanat ve tutku... İhtiraslı rüyalarımın sebebi sen değilsin. Sevdam; Kanatlarını salınıp uçmaktır, göğe. Benim kıblem özgürlüktür! Kapına geldim hürriyet; aheste salınan yüreğime, bir şuh...

Kadırgamda Yunus Ve Musa İle

Resim
Beni öpmeden terk etmedin bu kenti! Hoşnuttu bedenlerimiz ama başkalaşmıştı tenlerimiz. Sen, ilk günün heyecanını yitirmiş lakin hür dişiliğinle bir görkem abidesi gibiydin karşımda. Ben, ruhuna ve beynine hükmettiğim kadının; patriyarkal otoritenin hüküm sürdüğü bir ülkenin, muhalif azınlıklarının hüznünü benliğimde eriterek, tadıyordum kaybımı dudaklarında. Biliyorum, dudağım boynunda ve elin omzumdaydı. Ruhun ise paralel evrenin bilinmedik bir köşesinde, etik değerleri yozlaşmış seyyar bir postane gibi dolanıyordu, biz, şehrin ücra sokağında ayaküstü sevişirken... Köprücük kemiklerimizin köprülerini yıktık, yağmalandık. Bilinmezliğin girdabında boğuluyorum. Bir hükümdar kudreti mi taşıyorum üzerimde? Yoksa kanının asaletiyle tahta çıkan genç ve diri Osman'ın, katliyle indiği tahtın acısına mı namzet gösterildim? Tarihin ihtişamını hisseden şahsiyetim neden hezeyanını da hatırlatır kendine? Boğuluyorum, okyanusları geçmem gerek, kadırgam su almadan... Hiddetli sesiyle...